16 Şubat 2011 Çarşamba

Demet için...

"Dostunuz, sizin karşılığını bulmuş ihtiyacınızdır."
Halil Cibran

Ben, hemen sevmeyi bilmem.
İsterim ki, uzun sürsün yolculuk.
İlk bakışta aşık olmadım hiç. Ve yine aynı şekilde, hiç çabuk vazgeçmedim sevdiklerimden.
 
Sevdiğim zaman, sanki içimde atlılar yürür. Sevgi savaşçıları fetheder şehirlerimi. Kalkanlarımı parçalarlar, kapılarımı kırar, kalbimin her köşesine sızarlar. Mahzenlerde gizli kalmış ne kadar sevgi sözü varsa, bir bir çıkartırlar. İşte böyle işgal altında kalır benim kalelerim. Yıkılır, kül olurlar. Gider bütün diğer benler, bir başıma ben kalırım dostun karşısında. O da sever beni, en ben halimle...
 
Bundan neredeyse üç sene önceydi.
 
Bir yabancıyla kesişti yolum.
Yabancı aynı bendi, pek çok ben vardı onda...
Benim dostlarım bana benzemez aslen. Kimi benim mantık yanım, kimi benim huzurlu tarafım, kimi çılgınlığıyla bana örnek olandır. Birisi size benzemeyince bazen daha kolay bir bütün olmak. Ama tam da sizin gibi birisiyle karşılaştığınızda, birler iki, ikiler dört olduğunda, bütün yoğun duygular üst üste konduğunda, çoğalmak da sancılı... İşte böyle sancılı oldu bizim sevgi çoğaltmamız dostumla... Ben üzüldüm, o benden çok üzüldü... Ben kırıldım, o benden çok kırıldı. Ben sevindim, dostumum içinde gül bahçeleri yeşerdi. Kızdım birisine, uyuyamadı o gece dostum. Sonra o uyuyamayınca bir de onu üzmek uyutmadı beni... İşte böyle dalgalandı bizde duygular. Kimi zaman huzur verdiler, kimi zaman bizi zorladılar, yordular. Ama en sonunda beni ve onu ayrılmaz bir "BİZ" yaptılar...
 
Bir gün düşünün. Mesela çok zor bir dönemde ve zor bir gün olsun bugün.
Gitmiş olun dostun evine, pijamanız katlanmış olsun yatağınızın üzerine. Çay demlenmiş olsun, ya da sevdiğiniz şarap soğutulmuş mesela... Sabırla dinlesin sizi dost. Sözlerinizi tamamlasın. Cümleleri birlikte bitirin... Uykunuz gelince yatağınıza götürüp üstünüzü o örtüyor olsun ve sabah kalktığınızda kahvaltı kurmuş, neşeyle size sarılıyor olsun...
 
Güzel değil mi? Eşsiz...
 
Böyle bir gün bizim için sıradan... Bizim herhangi bir günümüz buna benzer... Kimi zaman üzüntüyle, kimi zaman kahkaha ve neşeyle ama her zaman sevgiyle geçer...
 
Bugün onun doğumgünü.
Uğur diliyorum ona, şans diliyorum.
Yanımda olmasını diliyorum, yanında olmak istiyorum.
Ne olursa olsun hayatta, birlikte olmayı, bir olup güçlü durmayı diliyorum.
 
Canım Demet'im.
 
Çok kıymetlisin.
 
16.02.2011

13 Şubat 2011 Pazar

Emek: Bir tür "Sevmek" Demek...

"Hayatta iki çeşit trajedi vardır; biri istediğini elde edememek, öteki; elde etmek."


Oscar Wilde

Bu söz beni çok etkilemişti.
O zaman oldukça üzgün, hayal kırıklıklarıyla dolu günlerden geçiyordum.
İstediğimi elde edememiştim, kendimi yenilmiş ve umutsuz hissediyordum.

Öyle zamanlarda hep, "hayırlısı" kıvamında sözler duyarız. Yaş 33 olunca, aslen biliyorsunuz, gerçekten herşeyin hayırlısı... Ama yine de acınız öyle büyük oluyor ki, o kadrajda bir hayır göremiyorsunuz. Sadece şunu istiyorsunuz: Birisi ellerinizden tutsun ve 'Seni anlıyorum!' desin. Acınızı gerçeklesin...

İşte bu sözde böyle bir gerçeklik var. Evet istediğini elde edememek bir trajedi kimi zaman. Hayırlısı falan değil. Hayırsız bir şey işte... Ama sözün ilk yarısına canı gönülden inanan siz, diğer yandan da ikinci kısmını düşünüyorsunuz aynı sözün; Peki ya elde etmek... O da trajedi mi sahi???

İki tarafı da gördüm ben.
Elde edemedim. Yıkıldım.
Elde ettim. Havalara uçmadım...

Çünkü istenilen şey, eğer bir ayakkabı almak değilse mesela, sizi havalara uçurması için süregiden bir heyecan yaşatması beklenir. Yani her sabah 'Bugün ne olacak?' diye uyanmak, keşfedecek yeni heyecanlar bulmak gerekir. "Elde var bir" saymamak, kaybetme korkusu duymak gerekir. Ve tüm bunlar kendiliğinden olmaz, bütün bu saydıklarım için emek gerekir!

İnsan emekle aşık kalır mı? Bilmiyorum...
Ancak "Emek vermemek aşkı öldürür mü", bunu biliyorum.

Emek vermek için kaybetmekten kormak lazım.
Kaybetmekten korkmak için ise, gerçekten kıymet bilmek, yoksunluğu görmüş olmak...
Aslında gayet matematik işi duyguları korumak, dümdüz bir mantık işi...
Hele bir de kırılmışlık varsa işin içinde, o vakit, o parçaları birleştirebilmek tekrar, usta bir zeka işi!!!

Ben Sevgililer Günü'ne falan inanmam. Romantik şarkılarda, insanın gözüne soka soka hüzün bağıran filmlerde ağlamam. Eğer bir şey fazlaca ifşa ediyorsa kendini, hep sorgularım gerçekliğini... İlk sevgilime, ilk ay dönümümüzde sıkı sıkı tembih etmiştim. 'Sakın bana hemen "seni seviyorum" deme, olur mu?' demiştim. O zaman 18 yaşındaydım. Sanki hızla açık ederse duygularını, hemen elde etmiş sayarsam kendimi, yeterince sevemem onu gibi hissetmiştim. Şimdi 33 yaşındayım, neredeyse aynıyım...

Diğer yandan, küçük şeylere büyük anlamlar yüklerim ben.

Uyumuşsam üstüm örtülsün isterim. Uyanınca başucumda bir bardak su bulmak mutlu eder beni. Kitabımın arasına bir not iliştirilmişse, kalbim hızla çarpar okurken. Yüzüme karşı övülmeyi sevmem, ama sevgilim beni anlatıyosa başkasına övünerek, o zaman pek sevinirim. Düşünülmüş, çok planlanmış anlar itici gelir bana, onun yerine, hesaplanmamış zamanlarda, beklenmedik alaka çok daha makbuldür. Sevdiğim bir tatlı mesela, içimdeki kırıkları yapıştırıverir. Olmadık zamanlarda, yeniden aşka düşerim. İşte aslında, bu denli kolay "yeniden" severim.

Evet, kaybetme korkusu tetikler güzel anların altındaki ateşi.
Evet, her gün olsa tüm istediklerimiz, belki de o zaman gelir "istediğini elde etme trajedimiz".
Ama zaman zaman da yapraklarına kan gitmeli aşk çiçeğinin. Toprağı ıslak değil ama mutlaka nemli kalmalı. Güven perçinlenmeli köklerinde. Güven, geçmişe ve geleceğe dair... Emek vermek, değer görmekle ödüllendilirmeli. Emek, görev icabı değil, can atarak verilmeli...

Öğrenilmiş kalıpların dışında, içgüdülerle bulunmalı kalbe giden yollar. Ancak bulmak yetmemeli, o yollarda bıkmadan ve akıl koyarak yolculuk edilmeli.

Diyelim ki bir tünel var iki kalp arasında, dosdoğru birbirine bağlayan iki yüreği...
O zaman o tünelden illa ki muhabbet geçmeli...
Muhabbet dediğin dostla yapılan sohbet ise, sevgili en başta insana dostluk etmeli.
Öyle bir dostluk ki, tadı damakta kalan...
Her gün, biraz daha fazlasını aratan.
Her gün, aşkı yeni baştan yaratan...