5 Eylül 2010 Pazar

"Dostum Dostum"

"Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim. Bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim. Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim ama senden başka kimse duymayacak. Kimse anlamayacak..."

Mevlana Celaleddin-i Belhi Rumi

Bu yazıyı dostuma yazıyorum.
Benim sessiz sohbet arkadaşıma.
Satır aralarında kaybettiklerimin kaşifine.
İçimdeki sevgi sandığının paslı anahtarının ilk sahibine...

Dostum ve ben tesadüfen karşılaştık.
Tesadüflerin mucizesine inanamayacak kadar küçük olduğumuz yaşlarda.
Mucizeyi bize sorsanız o zaman, ikimiz de benzer şeyler anlatırdık. Mesela evimizin yanındaki boş arsada bir sabah yeni doğmuş küçücük bir kedi bulmak mucizeydi. Hayatımıza renk katan herhangi bir şeyin sevincini abartılı bir şölenle kutladığımız, bir doğaüstü olaya şahitlik ettiğimiz hissi ile birbirimizi sıkıca kucakladığımız yaşlar...

Oysa şimdi, aradan neredeyse otuz yıl geçmişken, hayat bizi başka yollara, başka insanlara, başka tercihlere itmişken, dostum ve ben gündüz ve gece kadar farklılaşmışken, "kesişmemiz mucizeymiş" diyebiliyorum.

Size şimdi bizim dostluk mucizemizi anlatmak istiyorum.

Dostum benim zıttımdır.

Ben dağınık, o planlı.
Ben savurgan, o hesaplı.
Ben duygusal, o mantıklı.
Ben kırılgan, o tepkili.
Ben kanaatkar, o talepkar.
Ben temkinli, o cesur.
O çılgın, ben vakur...

Zıtlıklarımızda mükemmele yakın bir ahenk gizlidir.
Sanki hayat da bize ikimizi tek sayarak yeni sayfalar açıyor.
"O yoksa öbürü baş eder bu zorlukla" der gibi...
Kimi zaman bir bakmışım ben onun derdiyle savaşıyorum, zaman oluyor ki o girmiş benim içime, gam kovalıyor.

Mucizesi nerede gizli derseniz, size şöyle özetlerim:

Benim yolumda benim karşıma çıkan herhangi bir hikayeyi sanki tamamen benmiş gibi yaşar dostum... Benim tenime, benim etime, benim kalbime, benim hislerime bürünerek...
Ben olurken kendi yancı kuvvetlerini benim saflarıma getirerek.
Sanki benden iki tane ve bir de ondan bir tane sadece iki değil üç kişi oluruz hayatla savaşırken. İki kişiden üç atlı yaratırız. Benim savaşçımı tam ortada koşturur. Önde kendisi, ortada ben, tam arkamda bana bürünmüş ruh haliyle sırtımı sıvazlayan, atımı dört nala koşturmam için sabırla kulağıma sevgi fısıldayan benleşmiş o... Üçe bölünür, sımsıkı sarılır, bir oluruz. İşte böyle geçeriz derdin tasanın içinden. Böyle eskitiriz hüznü, böyle savarız sisli dönemleri, böyle varırız yeşil ve güneşli felah yaylalarına...

Dostum benim tarafımdır.

Beni benden iyi tanıyandır.
Sadece, mesela sabah kahvaltılarında peynirle reçeli asla aynı anda yemeyeceğimi bilecek ya da sırtımın tam ortasında babamınki ile aynı yerde küçük bir kedi patisine benzeyen doğum lekemi gözü kapalı işaret edecek kadar basit örneklerle değil...

Ben kaçarken mutsuzluğumdan, o gözlerimden hüznü çekip çıkartandır.
Ben söze başlamadan "Tamam, sadede gel, ne yapacağız?" diye sorandır.
Ben "Acaba ne yapıyor?" diye düşünürken tam o anda arayandır.
Güzel bir kitap okurken, "Şimdi o da okusaydı bu satırları..." diye hayıflanandır.
Yaşadığı şehri yeni yıl süsleriyle donattıklarında "O olsaydı benden daha çok severdi." diye kendi keyfini yoksayandır.
Ben ne yaşadıysam paylaşandır.
Hiç kimse benden kilometre hesabıyla o kadar uzakken sadece bir "Beni arar mısın?" mesajımın üzerine içimden ona kadar bile saymadan bulmamıştır beni.
Telefonu "Çabuk anlat!" diye açandır.
Sabahları yüzünü yıkamadan "İyi misin?" diye sorandır.

Nasıl anlatsam size, bir gün şeytan beni ele geçirse, ruhum kirli ve kinli bir yaratığa dönüşse, bir suç işlesem, kalp kırsam, para çalsam mesela, beraber ayıklardık pirincin taşını...
Suçu da bölüşürdük vicdanlarımızda.
Herhalde beraber korkardık öyle bir durumda...

Dost pek çok anlam taşıyor dört harfinde.

Türkçe, dost için kısaca "sevilen, güvenilen, gönüldaş" demiş.

Dini anlamları da var.
Örneğin Aleviler için çoğu kez Tanrı'yı ve Ali'yi sevenleri simgeliyor. Bu sebepledir ki Alevi ozanlarının türkülerinde, şiirlerinde mutlaka bir "dost" sözü geçiyor.
Hacı Bektaş, "Kul Tanrı'ya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur" demiştir. Çok sevmeyi, teslim olmayı, "dost olmak" olarak betimlemiştir.

Benim dilimde dostum "bende olan"dır.
Derimin altına yerleşmiş, kalbimde ismiyle bütün duygu tellerini titretmiş olandır.
Artık o vakit, ne huyuna bakarım, ne köküne, ne suyuna...

Dostum ben kadar ben olandır.
Her zaman sevgisiyle bende kalandır.
Elimi uzattığımda orada olandır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder