2 Eylül 2010 Perşembe

Salah

Salah sihirli bir kelime.

Felsefesi anlamında gizli.

İyileşme anlamına geliyor.
Bir diğer anlamı ise barışma...

"Salaha ulaştı" derler derdinden kurtulanlara. Ya da "salahla taburcu oldu" iyileşen hastalara. "Ah bir salaha ersem..." diye hayıflandığımız anlar olur. Biz bu cümlelerin içinde salah kelimesini "işlerin yoluna girmesi" anlamında kullanırız. Daha çok sonuç gibi. Süreç gibi değil...

Oysa bu mucizevi kelimenin iki anlamı arasında sanki kimseye söylemedikleri bir bağ var.

Barışmak ve iyileşmek.
İlaç içmek ve düzelmek gibi.

Barıştığım şeyleri düşünüyorum.

Küçükten beridir kırılgan olduğumu.
Hem de alıngan olduğumu.
Çok yakın durmak isterken bazen çok mesafe koyduğumu.
Detaycılığımla bazen derinlerde kaybolduğumu.
Başkalarına sonsuz anlayış gösterirken, kendi hatalarımda kendimi sanık sandalyesine oturttuğumu.
Sevdiğim şeylere gözümde bir hayal perdesi ile baktığımı.
Olaylara olduğundan büyük anlamlar taktığımı.
Doğru bildiğimden kendim için bile sapmamanın nasıl canımı yaktığını.
Kötüyü yoksaymak konusundaki inatçılığımı.
Bununla birlikte iyimser olmak konusundaki korkaklığımı...

Yıllarca salaha ermek için kendimde yürüdüm ben.
Topraklarım kanlı savaşlar gördü.
Rüzgarım sert, dövüşüm mertti.
Ben savaştıkça kendimle, kendim bana galip geldi.
Salahım pes ettiğim güne denk gelir...

Barışmak, hele ki kendinle, büyük iş...

"Ben buyum" yerine "ben buydum" diyebilmek...
Değişmeyi isteyip, gelişmeye izin verebilmek.
Sizi siz yapan şeylerin zaten sizi terk etmeyeceğine güvenebilmek.
İçinizdeki iyiye yol açabilmek.
İyiyi kötüyle savaştırmak yerine, kötüyü iyiye arkadaş kılabilmek.
Kendi sırtınızı anlayışla sıvazlayabilmek.
Hayata bir başka pencereden ama yine size ait gözlerle bakabilmek.
En başta kendinizi affedebilmek.
Sonra affedilecekleri limandan sessizce uğurlayabilmek.
Kendi hırçın taraflarınızla eğlenebilmek.
Kendinizi huysuzluk ederken komik bulabilmek.
Gülümsetecek kadar öfkeli,
Her şeye rağmen gülümseyecek kadar hüzünlü olabilmek.
Hataya yer açabilmek.
Hayata can atabilmek...

Mevlana şöyle demiş:

"Denizin dibinde incilerle taşlar karışık olarak bulunurlar. Övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunurlar."

Etiyle kemiğiyle, tersi ve düzüyle, insana ait bütün hataları ve sadece insana hediye edilmiş tüm duygularıyla yaşayan herkese salah bir serin rüzgar olup esecek...

Kabul edelim.
Bekleyelim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder