12 Kasım 2010 Cuma

Derin'den Kalp'e Mektup Var!

"Kalbi ve sözü bir olmayan bir kimsenin, yüz dili olsa bile , o yine dilsiz sayılır."

Mevlana Celaleddin-i Rumi

“Değerli dostum,

İnsan neden başı dara düşünce daha keskin hissediyor eksikliğini bir sıcak sözün? Bugün seni çok andım. Dedim ki “O olsa, şimdi başbaşa verir, çıkardık iyi, kötü bir düzlüğe.” Oysa seninle aramıza ne çok şey girdi. En yakınımdan -itiraf ediyorum- biraz da ben savurdum seni ancak mektupla erişilecek yerlere... “Ah gençlik!” diyorum... Şimdi farklı düşünüyorum. Fayda eder mi dersin?

Ama sen de kabul et, sen de çok estin, çok gürledin benim o toy zamanlarımda. Bir gün yanımda, bir gün tam karşımdaydın. Bir dost hem sevinci, hem kederi aynı hikayede yazar mı? Bazen sevinir bazen üzülürsün de, bir masalda sevinçle hüzün aynı satırda anlatılır mı? Evet anlatılırmış. Ama ben o zaman gençtim, hayatın aslında senin bana öğretmeye çalıştığın yüzünü öğrenmeme daha çok vakit vardı. Çocukları mazur görmek gerekir, acımasız olurlar. Ben de çocuk ruhluydum. Sen beni ittikçe kendi kenarlarıma, ben kaçtım senden. Baktım kaçmakla kurtulamıyorum, çocuk gibi kızdım sana. Kızgınlığım girdi aramıza. Öfke zamanla geçiyor, ama bir kez öfkelenmiş olmak büyüyü bozuyor. Büyüyü bozan bendim biliyorum, ama senden de beni bugün anlamanı istiyorum. Sen de durulmuş olmalısın artık. Öyle değil mi?

Bugün hesap yaşımdayım. Bu yaşta kara kaplılar açılıyor karşına bir bir. Zaten açılmasalar da, bak etrafına, anlıyorsun nasıl yaşadığını. Ben de senden ayrı geçirdiğim zamanların hesaplaşmasını yapıyorum kendimle bugünlerde. En çok da şunu merak ediyorum: rotama benim inadım hükmetmese, korkularım rüzgar olup yelkenimi ele geçirmese, şimdi benim güvertemden nasıl bir resim görünürdü? Bir dost insanın kaderini değiştirir mi? Dostun adı senin adın olunca, korkarım “Evet”miş cevap. Bugün hesap yaşında görünüyor bunlar. Erken yaşlarda gözlerde gençliğin endişe perdeleri varken, sevmek bile zorken, teklikeliyken böyle görünmüyordu dünya. Şimdi korkulardan kaçarak feda ettiğim hayaller gece rüyalarımda. Şimdi uyumaya korkuyorum. Ne zaman uyusam rüyalarımda senin elinden tuttuğum bir hayatın rengarenk resimlerini görüyorum. O resimler kabus benim için... Zira sabah oluyor ve ben renksiz dünyama uyanıyorum...

Kadim dostum,

İnsan sevdiği şeylerden ayrı kalınca tüm ayrılıklara bir sağduyu geliştiriyor. Bir yavru kedi görsem sokakta, “Annesini özlemiş midir?” diye düşünüyorum. Havaalanına düşse yolum, kalbim vedalaşanlara dayanamıyor, başımı öne eğiyorum. Gazetelerdeki ölüm ilanlarını okur oldum. Şu, kişilerin isminden önceki paragraf ne kadar uzunsa, o kadar büyük oluyor ayrılık acısı sanki. İçim sıkılıyor. Gözümde ayrı kalacakları günlerin hüznü eti ve kemiğiyle canlanıyor. Yine de alamıyorum kendimi, ayrılık düşü çekiyor sanki beni. Ve inanır mısın, gözüm her gün, ben istemesem de, en az bir kaç ayrılık resmine değiyor. Her değişinde seni hatırlıyorum. Ne de olsa sen benim en büyük ayrılığımsın. Senden ayrılınca, senden geriye kalan benden de ayrılmışım. Bunu şimdi görüyorum... Ama bundan öte, sağduyum bir de seni düşünmeye zorluyor beni. Bu ayrılığın bir de “Sen” tarafı var değil mi? Dost gönüldaş demek. Ben giderek sadece beni senden değil, beni benden ve bir de seni benden mahrum kılmışım. Keşke seni ne kadar üzdüğümü anlayamayacak kadar az üzülseydim ben de şimdi. İnat dediğin kara bulut keşke yaşla dağılmasaydı. Gurur denilen yaralı aslan keşke yıllarla pes etmeseydi, ruhuma saldırmaktan vazgeçmeseydi... Gitti işte şimdi bunlar. Ne inat, ne gurur var. Hayalimde bir sen varsın, bir de senin tarafında kalarak yaşayabileceğim hayatın resmi var... Resim dağılmıyor. Hesap yaşında o resim her gün daha derinleşiyor tuvalinde. Boya ruhunun köklerine daha çok nüfus ediyor. Hayatımı senden yana olarak geçiremedim, ama hesap zamanındaki tüm günlerimi hayalimdeki resmin yanında geçiriyorum. Korkarım bu hep böyle olacak...

Sana yıllar sonra şunun için yazıyorum:

Bana beni anlatır mısın?

Ben nasıldım? Bana beni hatırlatır mısın?

Sen ve ben dostken, mevsim yalnız olduğum “güz”den, rüzgarlarımızın bir olup hızla estiği “biz”e döndüğünde nasıldı Derin?

Hatırlamak istiyorum.

İnsan hesap mevsiminde hatıratın esiri oluyormuş. Bak şimdi bir de bunu anlıyorum...

Hasretle, dostlukla, sevgiyle...”

Derin

2 yorum:

  1. Bayıldım bittim.Muhteşem bir yazı olmuş,ağlattı beni okurken kaybedilenlerin ardında...Elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Çoook teşekkür ediyorum okuduğunuz için. Mektupların farklı bir dokunuşu var, anlamı hızla çarpıyor kişinin yüzüne. Kalbi kavrıyor, zihni kaplıyor...

    YanıtlaSil