1 Ağustos 2010 Pazar

Aslında

Aslında kelimesinin tehlikesini düşündünüz mü?

"Aslında"larla başlayan cümlelerin bilinçaltınıza etkisini, bilinçaltınızın gerçekleri saklayabilme konusundaki becerisini, içinizdeki hayalperestin varoluş sebebini "aslında"lı düşüncelerinizden aldığını...

Ben şimdi düşünüyorum.

Oysa gerçek çıplak olduğunda, bu cesareti bulduğunda, "aslında"ya gerek olmaksızın yaşayabilir. Bir dayanağı olmadan, kendi gibi, neyse o şekilde varolabilir. Gerçek sandığımız gerçek değilse "aslında" ile bütünleşir. Miş gibi yapar. Ta ki, uçurumun kenarından atlamanız gerektiği gün "aslında" kuş olmadığınızı, kuş gibi kanatlarınız olmadığını anlayana kadar saklar kendini. Siz de inanırsınız buna. Sonra anlarsınız "aslında" kuş olmadığınızı. Şanslıysanız uçurumun kenarında bir ağaç gövdesine takılır zihniniz, daha şanslıysanız uçurumun dibindesinizdir. Dibinde olmak, ortasında ne düşmek ne düşmemek arasında "aslında" yaşıyormuş gibi yapmaktan iyidir...

"Aslında" 33 yaşındayım. Ne çok genç, ne çok yaşlı. Kül olmak için genç, küllerimden doğmak için yaşlı.
"Aslında" akıllıyım. Kendimi kandırmayacak kadar akıllı, aklıma söz geçiremeyecek kadar akılsız...
"Aslında" biliyorum ki sevgi beni ben yapıyor. Ama biliyorum ki sevgi için sevgili gerekiyor. Sevgili için sizi seven bir kalp...
"Aslında" her zaman bir başka mutluluk var. Ama  bir başka mutluluk biliyorum ki bir başka mutluluk olacak. Bu mutluluk değil. O zaman bu mutluluğu unutmak gerekecek. Unutmak için unutulmak... Unutulmak acı getirecek.
"Aslında" ihtimaller var. Kapılar kapansa da, anahtarlar var. Duvarları devirecek rüzgarlar, rüzgarları dindirecek limanlar var. Ama limana girmek için dümen, dümenin başında kaptan, kaptanın zihninde limana giden rota ve rotada siz yoksanız ihtimallerde fırtınalı denizlerde kalmak da var...
"Aslında" istenmeden söylenen sözler var. Ama sözleri kendi ağzından çıkarken bile olsa duyan bir kalp, kalbinin sesini dinleyen bir kahraman, kahramanlığı can almak olarak tanımlamayan bir savaşçı yoksa, o zaman o sözlerden geriye kalan acılar var...
"Aslında" anlar var. Büyüsüyle uyuşturan, iştah veren, ışık veren, güç veren... Ama o anları unutan kalpler de var. Ve sonra o anların özlemiyle geçen çok uzun zamanlar var...
"Aslında" yaşamak var. Acıkmak, susamak, yorulmak, uyumak, şarkı söylemek, ıslık çalmak kadar canlı... Ve yaşamak var canlı olduğun için sadece...

Ben "aslında"lardan şikayetçiyim.
Şikayetim kendime.
"Aslında"nın arkasına saklanmayı seçen derinlerdeki korkularıma şikayetim.
Ama korkularımın yüzünü kara çıkarmayan gerçeklere de sitemim var.
"Aslında" gerçek olanları görmeye cesaret edemeyen yüreklere de...
Yürekleri matematik problemlerine benzeten, iki ile ikiyi her zaman dörde tamamlayan zihinlere de.
Zihinlerdeki izleri silme yükünü daracık omuzlara bırakıp giden, giderken aldıklarını geri vermeyi unutanlara da.
Sevgiyi ancak mahrum kaldığında fark eden,
Yoksunluğu anlamak için yoksul bıraktığını fark edemeyenlere de.

Bu yüzden "aslında" geçerse cümlelerinizin içinde, hemen dönüp "aslında"yı çıkartıp cümleyi olumsuza dönüştürmenizi ve bunu göğüslemeye hemen o anda cesaret edebilmenizi dilerim.

Mesela;

"Aslında beni çok seviyor ama bağlanmaktan korkuyor."

yerine,

"Beni seviyor olsa bağlanmaktan korkmazdı."

gibi...

Bu alıştırmayı sıklıkla yapmanızı tavsiye ederim.

Yoksa bir bakmışsınız, uçurumun ortasında bir ağaç dalına takılmış, "aslında" yaşıyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder