19 Ağustos 2010 Perşembe

Halvet (İki Kişilik Yalnızlık)

Mevlana Celaleddin-i Belhi Rumi bu isimle doğmamıştır. Efendilik kendisine yakıştırıldığı için bu ismi almıştır. Mevlana "Efendimiz" anlamına geliyor. Gönüllerin efendisi...

Size Mevlana'nın hayatından bahsetmek için çok uzun yıllar okumam gerek.
Mesnevi-i Manevi'yi ruhumda öğütmem gerek.
Onunla ilgili çıkarımlarda bulunmak için ona yıllarla yaklaşmam gerek.

Şimdi bunu yapamam.

Ama size onun halvetinden bahsedebilirim. Onun Aşk dilinde "iki kişilik yalnızlık" anlamına gelen bu kelimenin Mevlana'nın hayatına tezahürünü belki gözünüzde canlandırabilirim. Hepimize ilham olsun diye... Aşk ateşi bu yazı süresince gönlümüzde yansın diye...

Mevlana gençliğinde, alimlerin sultanı ünvanına layık görülen babasının izini itina ile takip etmiş bir söz adamı olarak tanındı. Afganistan sınırları içinde olan Belh'de doğduktan sonra o zamanın başkenti sayılan Konya'ya ailesi ile birlikte gelene kadar ilim yolunda azimle yürüdü.

Ne var ki babasının rütbesine erişmek yolunda bir eksiği vardı;
Söze hükmeden Mevlana'nın gönüle de hükmetmesi için bir dosta ihtiyacı vardı.

Tasavvufa göre "Aşk" Allah tarafından kulları aracılığıyla yere indirilir. Mevlana o dönemde aşkın kendisini bulması, gönül kuyularını doldurması için bir dost bekliyordu. Aynasını arıyordu. Öyle bir ayna ki, kendisinin göremediklerini ay gibi parlatsın. Işığı güneş gibi kavursun benliğini. Önce pişirsin, sonra yaksın...

Şems-i Tebrizi'yi tanıdıktan sonra şöyle demiştir:

"Hamdım, piştim, yandım."

Dostu, ruh eşi, cevherlerinin aynası, Aşk yoldaşı Şems'tir.

Onunla karşılaştığı gün tarihte 15 Kasım 1244'e denk geliyor.
Karşılaştıkları yerin adı ise Merec-el Bahreyn. Türkçe'de bu söze "İki denizin karşılaştığı nokta" deniyor.
Denizlerinden bir okyanus yaptılar birlikte. Birbirlerine karışıp, birbirlerinde kayboldular Şems-i Tebrizi ile...

Dostlukları alışılagelmemiş bir hışımla başlar.
Kimine göre 40 gün, kimine göre 6 ay inzivaya çekilirler.
Bir odanın içinde Aşk'ı ararlar birlikte. Mevlana öylesine bütünleşmiş olmalı ki ruh eşi ile, Mesnevi de dahil olmak üzere pek çok yazısında, sözünde, şiirinde kendi adı yerine onunkini kullanmıştır. Ağzından dökülen sözlerin ilhamını tamamen Şems-i Tebrizi'den aldığına, ruhundan taşan kelimelerin sahibinin kendisinden çok dostu olduğuna inanmıştır.

Mevlana söz üstadıdır. Kelimelerini seçen, sözüne hükmeden, şefkat ve merhamet erbabıdır.
Şems gönül üstadıdır. Doğru bildiğinin uğruna yol kesen, söz kesen, zaman zaman ahkam kesen... Seveni kadar sevmeyeni vardır.

Şems dostunu hasetten, kıskançlıktan, fena sözden sakınmak ister. Ve bir gece ansızın Konya'yı sessizce terk eder.
Halvet'in sona erişidir bu ayrılık Mevlana için. Bu defa mutlak yalnızlığa boğulmuştur. Yemeden içmeden kesilir. Şems'in arkasından tüm müridlerini bilmediği şehirlere yollar. Onun yokluğunun acısından şiir yapar, gazel yapar.

Böyle günlerden birisinde kendisine dostundan bir haber getirdiğini söyleyen bir köylüye çıkartıp sırtından çulunu vermiştir. Şaşıran adama şunu söylemiştir:

“Yalanına çulumu verdim, sahisini söyleyene canımı veririm.”

Dünyevi her şeyden kopartmıştır Mevlana ruhunu. Ayrılığa dair en derin sözleri şöyle sıralamıştır:

“Dinle, bu ney neler hikayet eder.
Ayrılıklardan nasıl şikayet eder.”

Dostunın şikayetine dayanamayan Şems özlemle geri gelir.
Dostlukları hiç aralık vermemişçesine, hiç ayrılık görmemişçesine kaldığı yerden sürer Mevlana ile Şems'in. Kimileri bu dönemde Şems'in Mevlana'yı eğittiğini, onun özündeki tüm güzellikleri, tüm ilahi değerleri açık ettiğini söylerler. Mevlana'yı Şems "Mevlana" etti derler.

Mevlana için aşkta mürşitlik, şeyhlik yoktur.
Aşk "Dost"tur.
Onun lisanında "İnsan gözden ibarettir. Göz ise yalnız dostu görene denir."
Mevlana Şems ile "efendi" değil, "insan" olduğunu söylüyor. Onun halvetinde aşkı bulduğunu ima ediyor...

İki aşk dostunun yolculuğu Şems'in yine bir gün ansızın sırra kadem basışı ile dünyevi ayrılıkların en ızdıraplısı ile son bulur. Şems-i Tebrizi içinde Mevlana'nın oğlunun da bulunduğu bir grup sofu tarafından "Mevlana'ya kimsenin olamadığı kadar sahip olma" suçundan katledilir. Mevlana için Aşk'ın son buluşudur bu. Ölümüne kadar her gün Şems'in ayrılığını yaşar, onun özlemini yazar. 

Öldüğü gün olan 17 Aralık 1273'te şu sözü söylemiştir:

“Sözü doğru anlayan insanın hasretiyle gidiyorum.”

Hasret ve halvet birbirine çok benzeyen iki kelime...

Mevlana'nın tasviriyle iki canı teh ruh yapan halvete kavuşmak, yokluğunda derin bir hasrete düşmeye mal oluyorsa, olsun, olabilir...
Halvet içinde geçen her gün, dost sohbetiyle geçen her an, aşk hasretiyle geçen bir ömre bedel değil mi?

Şöyle demiş Mevlana:

“Günler geçip gittiyse, varsın geçsin.
Ey pak ve mübarek olan insan-ı kamil; hemen sen var ol!..”

Mevlana ve Şems nezdinde, var olmuş, var olan, her daim hasretiyle varolacak olan tüm dostlara, tüm gönüldaşlara, tüm aşklara adanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder