1 Ağustos 2010 Pazar

En/Son

Uzun zamandır en sevdiğim yemeği düşünüyorum.
En sevdiğim film, en sevdiğim kitap.
En çok güldüğüm an. En uzun uyuduğum uyku.
Söylediğim en güzel söz.
Midemin en bulandığı zaman. Bu bulantının en uzun sürdüğü heyecan...

Ben hamurlu yemekleri severim. Mantı severim, makarna severim, börek severim. Acıkınca telaşlanmayı, çok acıktım diye hayıflanmayı severim. Yemeğin acısı dilimi yakınca üstüne bir bardak su içmeyi, su içerken acının yavaşça geçtiğini hissetmeyi, acısı geçince "oh geçti" diyerek sevinmeyi, yanımdakileri çocukça sevindirmeyi severim. Gece çok acıkırsam midem bulanır, işte o zaman bir dilim ekmeğin kenarını yemeyi severim. Ama ekmek getirsin diye uyandırdığım kişinin uykulu gözlerindeki sitemkar sevgiyi bundan daha çok severim. Sofra severim, düzen severim, sevgiyi yemeklere karışan en güzel baharat diye bilirim.

Peki benim açlığıma ne oldu?

En sevdiğim filmleri üst üste izlemeyi severim ben. Kendimi kahramanlarla karıştırmayı, hayatımı onlarla yarıştırmayı severim. Günlerce evden çıkmadan film seyretmeyi, seyrederken dışarıdan yemek söylemeyi, ara vermemek için altına tabak koymadan paketten yemeyi severim. Çay içmeyi severim ince bardaktan. Çay getirmeyi severim sevdiğim kişilere. Aynı koltukta iki kişi başka dünyalara yolculuk etmeyi severim film izlerken. O dünyadan kazayla çarpışan ellerimizle anlık olarak geri gelmeyi severim. İşte böyle böyle zaman öldürmeyi severim.

Neden film seyredemiyorum?

En çok güldüğüm anlar en ani olanlardır hep. Bazen neden güldüğümü bile bilmeden. Uzun uzun, midem ağrıyarak. Yanımdakileri kızdırarak. Çok komik şeylere gülmem, çok ani şeyler daha komiktir.

Peki aniden olan bunca şey varken şimdi, neden gülemiyorum?

Söylediğim sözleri unutmam. Ama sözlerimin etkisini hiç unutmam. Bazen çok seçerim kelimelerimi, bazen sokakta yürürken haykırırım kendim bile şaşırarak. Çok mutluysam çok konuşurum, çok kızgınsam çok söylenirim, çok heyecanlanmışsam kelimelerin sırasını karıştırırım ama bırakmam gücünü elimden kelimelerin. Ben konuşurken dinlerse sevdiklerim gönülden, çok sevinirim.

Kelimelerim neden bitti?

Heyecan benim için Cumartesi sabahlarıdır. Sabahları hep çok heyecanlı bulurum. Uzun bir geceden daha heyecanlı, daha doğurgan. Sabah uyanıp telefonunda bulduğun bir "günaydın" mesajından daha güzel ne olabilir? Akşam gideceğin bir yemeği düşünerek sevinmek için daha saatler vardır. Ya da bir telefon beklemek için mesela, sevdiğin bir ses duymak için umut vardır sabahlarda. En sevmediğin sınavın o günse, biteceğini bilmenin heyecanı sabahtan başlar. Çok istediğin bir giysiyi giymek için, çok sevdiğin bir müziği arabada işe giderken dinlemek için, yaşamak için ümit doludur sabahlar. Heyecan doludur, fırsat doludur.

O zaman neden sabahları uyanamıyorum?

Düşüncelerimin arkasında Ezgi'nin Günlüğü çalıyor. Orada da şair "Bak çayım, sigaram, herşeyim tamam!" diyerek kendi eksikliğine sitem ediyor.

1+1 1 yaparmış...
Ama 1-1'de değişen bir şey yok.
O hala sıfır.

O halde şimdi sıfırdan başlamalı. Sadece 1 olabilmek için yeniden.
Yeniden acıkmak için.
Yeniden sabah kahvaltısı hazırlamak için.
Yeniden dingin bir heyecanla güne başlamak için.
Yeniden yanılmak, yeniden yanmak için. Yeniden hayata dayanmak için...
Yeniden kitaplardaki sahneleri gözümde gri bir perde olmadan canlandırmak için.
Salıncaktan görünen manzaranın renklerine inanmak için.
Bir derin nefes almak, alırken sadece nefesle dolmak için.
Yeniden aynı fikre inanmak için.
Yeniden özlemek,
Yeniden hatırlamak,
Yeniden hatırlanmak için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder