16 Ağustos 2010 Pazartesi

Bir resim, iki yorum.

Fikir şuradan geliyor:

Aynı resme bakan iki kişi tamamen aynı özelliklere sahip olan bir odayı nasıl betimlerdi?

Oda özelinde bir "başkalık" denemesi.

Algılarımızın duygu, düşünce ve deneyimlerimizle şekillendiğini varsayarak, küçük bir öznelleşme tecrübesi.


Okan 38, Sedef 32 yaşında.
Odada kısa bir süre için oturacaklar.
Burası bir doktorun bekleme salonu diyelim. Ancak ciddi bir hastalıkları yok.
Sadece cinsiyet ve yaş farkları olsun Okan ve Sedef'in.
Diğer değişkenleri bilmeyelim...
Bizi bu odanın içinde kendi iç sesleri ve kendi gözleri ile gezdirmelerine müsaade edelim...

Okan:

"Çok yorgunum. Bütün gün aralıksız çalış, çalış. Hemen otursam bir yere. Aklımdan geçen uzanarak oturabileceğim bir kanepe hatta. Ama yok burada. Onun yerine garip şekilli koltuklar koymuşlar. Rahat da değil üstelik. Ama pahalı olmalılar...

Duvara üzüntülü bir kadın resmi asmışlar. Bir sanatçının elinden çıktığı belli. Ancak bir muayenehanenin bekleme salonunda insan kuş, böcek, kelebek görse daha makul değil mi? İşte... Biz erkekler anlamıyoruz sanırım bu mevzuulardan.

Saat kaç oldu acaba? Neredeyse on dakikadır bekliyorum... Şu resim yerine bir saat assalar keşke duvara diyor insan... Ya da şu rafları mumla dolduracaklarına, bir kaç dergi koysalar bari.

Neyse, sanırım beni alacaklar. Hemşire geliyor. Oh! Çok şükür..."

Sedef:

"Saatlerdir bu odaya geleceğim anı bekliyorum. Önemli bir sorunu olmasa da insan doktora gidecekse titizleniyor. Bu yüzden erken çıktım galiba işten. Buraya gelirken de yolda dakika saydım üstelik. Sonunda  buradayım!

Bu, odaya ikinci gelişim. Bilerek biraz daha erken gelmek istedim sanırım. Camdan dışarısını seyretmek çok güzel... Bir doktor muayenehanesinden çok zevkle döşenmiş bir ev gibi bu oda. Üstelik manzaralı. Üstelik kar var...

En çok detayları hoşuma gidiyor. Sanki birisi sıcak bir ortam yaratmak istemiş. Mumlar, resimler, ortadaki sehpanın üzerinde kitaplar, dergiler var. İnsan sıkılmıyor. Ev gibi işte.

Neyse ki, benim doktoru görmeme daha zaman var.
Önce şu karşımda oturan adamı alacaklar.
Adam telaşlı ve sıkılgan duruyor.
Bir derdi olmalı...
Hasta mı acaba? Yazık. Genç de üstelik. Kılığı kıyafetine bakılırsa eğitimli bir adam. Acaba evli midir? Çok hasta olmalı. İnsan böyle bir odada bu kadar gerilebiliyorsa doktoru görünce alacak kötü bir haberi var demektir. Acaba çocuğu da var mıdır? Yazık... Hayat insanlara neler yaşatıyor... Üzüldüm şimdi...

Oda iyi güzel de, içinde hastalar olunca bir hüzün sarıyor etrafı. Şu duvardaki kadın da gelip geçenlerin hayatına üzülüyor olmalı.

Acaba doktor bana ne diyecek?
Hay Allah, huzursuzlandım..."

İç seslerin hikayenin devamında neler söylediğini duyamıyoruz.
Ama okuduklarımızdan anladığımız kadarıyla şunu hayal edebiliyoruz:

Okan muhtemelen işi bitince koşarak eve gidip en sevdiği diziyi dört bölüm üst üste seyretti. Belki eşi, belki sevgilisi, belki en yakın arkadaşı ona eşlik etti. Ya da kim bilir, belki yalnız olmayı tercih etti.

Sedef muhtemelen o gece uyumadı.
Kafasında odada gördüğü hasta adamın dramı, içinde bir ağırlık, sabahladı...

Ne oturduğun odada gözünün önündeki sehpayı, camdan görünen muhteşem manzarayı görmeyecek kadar kör,
Ne hayatında hiç görmediğin birinin olmayan dertlerini  aklından yaratacak ve tüm yüküyle satın alacak kadar hassas...

Her kim isek;

Maharet resmi olduğu şekli ve tüm güzellikleri ile görebilmekte.

Maharet resmi olmadığı kadar sıkıcı ya da olmadığı kadar hüzünlü görmemeye cesaret edebilmekte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder