2 Ağustos 2010 Pazartesi

Yaprak

Dün, bir yerden bir diğerine yetişirken aniden bir gerçeğe çarptım.


Dünden sadece bu gerçekle buluştuğum o bir saniyelik an kaldı aklımda.

Dün, haftanın altıncı yorucu günü... Sabah başucumdan ayıramadığım telefonumun saatiyle uyandım. Evde kahvaltı edemedim. İş yerine vardığımda toplantının başlama saatine dakikalar kalmıştı. Koşarak toplantı odasına gittim. Çok kısa bir süre önce başladığım yeni işimin ilk önemli toplantısında uzun ve derin cümleler kurdum. Cümlelere “biz” diye başladım. Bir binadan diğerine koşarken aceleden üstüme paltomu almadığımı soğuk içime işleyince anladım. Yeni tanıştığım kişilere meraklı bir güleryüzle “merhaba” dedim. O günden en çok istediğim şey o kişilerle tanışmakmışçasına şevkle ve iştahla sohbet ettim çevremdekilerle. Saatlere ve süreçlere riayet ettim. Öğlen yemeği yemediğimi midemin ince bulantısı hatırlattı bana. Sevgilimden gelen mesajı yaklaşık bir saat sonra okuyabildim. Okuduktan ancak yarım saat sonra bir kelimelik bir cevap gönderebildim.

İşte böylesi bir koşturmaca anında, gerçek kusursuz bir kurgu ile çıkıverdi karşıma.

Öyle bir an ki, bir yerden bir diğerine artık sona gelmiş olmanın rehaveti ile yavaşça yürürken o gün için ilk defa yalnızım, ortamda tek ses yok, baktığım camdan sadece onu görüyorum, ne bir insan, ne bir ağaç, ne bir kuş ve o da kendini öyle aheste hareketlerle gösteriyor ki, karşılaşma anı sanki hem benim hem onun yanından, iki tarafından da elimizle çekiyormuşuzcasına uzuyor, uzuyor...

Gerçek ve ben böyle bir günde, işte böyle büyülü bir anda karşılaştık.

Gerçek, rengi sarıdan kahverengiye dönmüş, her bir sivri ucu ayrı taraflara doğru bükülmüş, ömrünün sonuna geldiği genişliğinden de belli olabilecek bir yaprak olarak çıktı karşıma. Ben bir sınıftan diğerine elimde kağıtlar, kalemler, aklımda bir sonraki toplantının nasıl geçeceğine dair sorular ve endişeler ile yürürken, bir ses, bir anlık bir rahatlama umudu ile, “Camdan dışarı bak!” dedi. O anda gördüm dalına veda etmiş, yavaş ve oyuncu taklalarla, neredeyse gülerek eğlenerek yere düşen yaprağı. Bir yaprak olsan, ancak bu kadar kitabına uygun konarsın yere.

Bakakaldım.

Şunu düşündüm:

Bu yaprak az önce dalını son kez öptü. Nice baharlar, kışlar, derisini çatlatan sıcak yazlar gördüğü, yüzlerce arkadaş edindiği, can bulduğu, can verdiği dalına şu anda veda etti. Son kez rüzgarı aldı gövdesinin altına... Biraz sonra yere değdiğinde yerdeki diğer ölü yaprakların arasına karışacak. Belki kendisini uzak bir yerde gelişigüzel bir rüzgar tarafından sürüklenmiş olarak bulacak, belki bir görevlinin gazabına uğrayacak, bunlar belirsiz... Belli olan tek şey yaprağın dalından ayrıldığı, bir yaprağın o an itibariyle kapandığı...

Kendimi düşündüm. Korkularımı...

Ben acaba hangi gün, kimin yanında, kaç yaşındayken, aklımdakilerin ne kadarını yapmış, ne kadarını içime katmış olarak veda edeceğim hayata? Acaba son anım nasıl olacak, son yolculuğuma kimler beni nerede uğurlayacak? Uyumak gibi bir şey mi olacak bu son? Peki sevdiklerim, onları nerede tekrar görürüm? Tekrar görürüm değil mi? Yeni bir başlangıç olur diyorduk. Hem de daha kolayı, daha ödüllü, daha güvenli, daha az sürprizlisi...

İşte tam o anda, kendi aczim karşısında dehşete düştüm.

Yaprağın son taklaları geldi aklıma. Son yürüyüşünü nasıl bir ciddiyet ve metanetle, nasıl bir özen ve aynı zamanda kabullenişle tamamladığı geldi. Yalnızlığı, belirsizliği nasıl bir cesaretle kucakladığı geldi. Biriktirdiği tüm maharetlerini son yürüyüşünde nasıl bir hevesle ve neşeyle sergilediği geldi.

Dünden hepimize bir ders var:

Güç ağacın gövdesinde, yüzyıllar boyu bıkmaksızın genişleyen ve derinleşen köklerinde, boyunda, dallarının kalınlığında değilmiş.

Güç, geldiği gibi yaşamayı, süresi dolunca en zor vedayı dahi sevgi ve neşeyle kucaklamayı bilen, ıslığıyla ağaca ses, gölgesiyle altında uyuyanlara huzur veren, rüzgarın oyun, böceğin can arkadaşı, ince, narin, kırılgan yapraktaymış.

Şems-i Tebrizi Mevlana’ya bir gün şunu söyler:
“Aşk deryasında teslimiyet yelkeni açmadan yol alınmaz.”

Hayata bir yaprak gibi güçle teslim olabilmeyi diliyorum.
Hem kendim, hem sevdiğim, hem tüm sevdiklerim için...

18/01/2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder